6 Ağustos 2007 Pazartesi

Beyaz Düşler....

Zara Home'un online kataloğunu gezerken kendimi Karlar Kraliçesi'nin şatosunda dolaşıyor gibi hissettim ama olsunnn yine de güzel...Beyaz her zaman favorim ve bu mekanlar kesinlikle çok dingin ve romantik !

Yatak odası ve çalışma odası bir arada....Beyaz ahşap eskitme yer döşemeleri, bembeyaz bir yatak üstünde gri-mavi örtüler, beyaz sandıkların komodin yerine kullanılması....her şey harika. Odanın aldığı bahçe ışığının da yaratılan atmosfere katkısı yadsınamaz. Çalışması köşesinin ayrıntılı görünümü bir altta.


Caaanım şömineyi kitaplık yerine kullanmışlar ama olsun :))


Mum ışığında romantik akşam yemekleri için harika bir mekan...Lezzet ve sükunet !


Bir yatak, bir dolap, iki de komodinden oluşan klasik yatak odası kombinasyonunun dışına çıkabilen, yine sıradan ama durduğu yer itibariyle sıradanlığı bozan özgün parçalar kullananlara hayranım....İşte böyle bir yatak odası. Sedefli aksesuarlara bayıldım.


Bir çocuk için ne şahane bir oda. Halı, renkli sepetler ve renkli yatak örtüleri çok eğlenceli...



Çatı katı, tuvalim, yağmur damlalarının çatıya çarparken çıkardığı o alıp götüren ses....Fonda soft bir müzik, mis gibi kokan dumanı tüten kahvem, havuçlu kekim. Hayali bile güzel :))


Yalnız bir Opera !


Biliyorum bu bir şiir bloğu değil ama Habitat'ın web sitesini gezerken rastladığım ve bir anda kendimi içinde kaybettiğim bu fotoğraflar bende hüznü, uzakları, kaçışı ve hasreti çağrıştırdı....ve Murathan Mungan'ın o çok sevdiğim şiiri fonda yankılanmaya başladı: Yalnız bir opera !!!

Yalnız Bir Opera

Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda

Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim

Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim

Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

İmrendiğin, öfkelendiğin

Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim

Yani yaşamışlık sandığın

Geçmişim

Dile dökülmeyenin tenhalığında

Kaçırılan bakışlarda

Gündeliğin başıboş ayrıntılarında

Zaman zaman geri tepip duruyordu.

Ve elbet üzerinde durulmuyordu.

Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,

Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

Başlangıçta doğruydu belki.

Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,

Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,

Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.

Ve hala bilmiyordun sevgilim

Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana

Bütün kazananlar gibi Terk ettin.

Yaz başıydı gittiğinde, ardından,

Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.

Kimsesiz bir yazdı.

Yoktun.

Kimsesizdim.

Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.

Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.

Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu

Yüzündeki küskün kedere, gür kirpiklerinin altından

Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine

Çerçevesine sığmayan

Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine

Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.

Yaz başıydı gittiğinde.

Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.

Seni bir şiire düşündükçe

Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi

Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.

Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük

Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,

Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.

Yaz başıydı gittiğinde.

Bir aşkın ilk günleriydi daha.

Aşk mıydı, değil miydi?

Bunu o günler kim bilebilirdi?

'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.

Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.

Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını

Takvim tutmazlığını

Aramızda bir düşman gibi duran zamanı

Daha o gün anlamalıydım

Benim sana erken

Senin bana geç kaldığını.

Gittin.

Koca bir yaz girdi aramıza.

Yaz ve getirdikleri.

Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.

Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,

Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.

Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.

Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.

Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.

Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.

Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.

Gittin.

Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.

Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.

Şimdi biz neyiz biliyor musun?

Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.

Birbirine uzanamayan

Boşlukta iki yalnız yıldız gibi

Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz

Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca

Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız

Ne kalacak bizden?

Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim

Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında

Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden

Bizden diyorum, ikimizden

Ne kalacak?

Şimdi biz neyiz biliyor musun? Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.

Murathan Mungan